Hezeyanlı bir taslağın sonradan yayınla gitsin denilerek gönderilmesi ve birtakım şeyler. Bunun farkında olmadığınızı ve ciddi olduğumu görmediğinizi biliyorum. O sebeple ben yazmaya devam ediyorum. Bir süredir canım sıkkın, ama öyle böyle canım sıkkın değil. Ne yaptığımı bilmiyorum gibi diyelim. Biliyorum da aslında, bilmemek istiyorum daha çok. Hadi canım oradan sen de dediğinizi duyar gibiyim. Yoksa demiyor musunuz? Bu tartışmayı sürdürmek istemiyorum, onun yerine bu güzel yazıyı okuyun.
Sabah uykudan yeni uyanmış olan Kelami, etrafına bakındı. Bakındığı her eşyanın gözüne biraz daha parlak gelmesi güneşin odaya giriş açısı, kelamın gözleri kapalı uyumayı sevmesi, sabah olması ve tanımlanamayan birtakım sebepler ötürü olmuş olsa da, Kelami yüzünü yorganla kapatmak gibi bir refleksle bu sorgulamalara girmeyen net bir kişi oluşunu sürdürdü. "Nasıl yani?" diye bir ses geldi içeriden. Ya da öyle duyduğunu sandı kelam. Ne duyduğunu, ya da ne duyabildiğini, duyduğu şeylerin ne kadarından hoşnut olduğunu ya da neyi duymak istediğini de düşünmedi. Düşünmüyordu artık. Boşluk içerisinde süzülen bir badem tanesi ya da keresteleri birbirine vurmuş kırılan bir kerestenin üstündeki garip siyah şey olma isteğini kendine saklamayı tercih etti bir süre. Bunları düşündüğünü farzetti, bu konuda da düşünmek istemiyordu. Beynini boş bırakmalıydı artık. Yoksa yataktan kalkamayacaktı. Odasına baktı, aynaya ilişti gözü. Aynada saçlarına, yüzüne, burnuna ve virgülle ayırmak istemeyeceği diğer gördüğü şeylerin hepsine teker teker baktı. "Napıyorum ben?" diye sordu kendine içinden, ama içsesiydi konuşan. Kendi de dahil kimse duymadı bunu, o yüzden tekrarladı "Napıyorum ben?". Sesi sert değildi,sorgulayıcı değildi, soru da sormuyordu aslında. Ne yapmadığını biliyordu çünkü. Mutlu olmadığını biliyordu örneğin. Keyfinin yerinde olmadığını biliyordu. Kendinde olmadığını biliyordu. Dışarıda olmadığını da biliyordu. Başka neler biliyordu peki? Vazgeçti. Yatağa kendini attı, bırakmışta olabilirdi, davranışı açıklayamamakla yetindi sadece. "Ne yapacaktı?" diye sordu kafasında iç ve dış ses arasında kalmış o ses. Sorunun ılımlı yapısına olanca siniriyle yumruğunu sıktı, ancak yumruğunu hiçbiryere vurmayacaktı. Bunu anladığı anı düşündü, yaklaşık birkaç sene önceydi. Yumruklarını vurmak için sıkmamıştı hiçbir zaman, genelde sadece kendine avutmak için sıkardı. Bir süre sonra yumruklarını sıkmamak için zorladı kendini, ardından da sadece bıraktı oluruna. Artık ne yumruk sıkmak üzerine de düşünmeyecekti. Gelip giden düşüncelere rağmen zamanın varlığını reddetmek konusundaki radikal duygularından vazgeçmeyen Kelami, yataktan hala kalkmamıştı. Bu garipti çünkü artık yataktan kalkması gerekiyordu. O ise sadece sıkılmıştı. Yataktan kalkmak yerine, camdan düşmeyi tercih ederdi. Ancak buna gücü olmadığını da biliyordu. Neyin olmadığını iyi anladığını sanıyordu.. Karnı tok cebi pek ve ayakkabısı vardı. Kendisi bunları tercih etmişti.